25 Nisan 2014 Cuma
15 Mart 2014 Cumartesi
Peygamberimize Mektup!!!
Bir arzum var,gel ve al beni yanina YA RESULAllah. Anladim ki ne hayatin ne de bir seyin tadi var sensiz. Sen olsaydin ah olabilseydim yaninda,ayaklarinin tozu olsaydim, yeter ki yaninda olabilseydim…gel ve al beni yanina YA ResulAllah,gözyaslar icinde bekliyorum seni. pismanim Allah’im Sen’den ve Peygamberimiz (a.s)’dan habersiz yasadigim her saniyeden, yanar icim ne olur bilememisim ne olur AFFet beni. Affet cümle ümmeti MUHAMMEDi.Peygamberim canim herseyim ol, gülüsüm,aglayisim,oturusum,kal kisim,namazim,rukum,secdem,büt ün hayatim Senin hayatin gibi olsun.Ellerimden tut bu dünyada da ahirette de hep Senle olayim…Allah’im habibine makami Mahmud’u ver,Onu Refiki Al’aya ulastir,cenette de bizi Ona kavustur.Allah’im ben Seninim beni bana bir an bile verme. Sen herseyi bilirsin,icimde bulunani benden daha iyi bilirsin.Rahmetinle sar beni ve cümle ümmeti Muhammedi. Hep o arzum olacak,sana tertemiz kavusma arzusu. Amin.
Home Decorating
Home Decorating
Nasrettin Hocanın Hayatı
Nasreddin Hoca 1208 yılında Eskişehirin Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde doğdu. Babası Abdullah efendi köyün imamı idi. Ondan sonra Hoca köyünde imamlık yaptı. 1236 da Konyanın Akşehir ilçesine göçtü ve Seyyid Mahmud Hayranî ye bağlandı. 1284 yılında orada öldü. Türbesi de oradadır.
Fatihin hocası ve İstanbulun ilk kadısı Sivrihisarlı Hızır Bey, Nasreddin Hocanın sülâlesindendir. Hortu köyünde Hocanın neslinden insanların mezarları bulunmaktadır. Oğlunun mezarı Sivrihisarın Sultana köyündedir. Kendi türbesinin yanında da kızının mezarı vardır. Hakkında bilgi veren kitaplar onun, iki kere evlendiğini, iki kızı ve bir oğlu olduğunu yazmaktadır.
Nasreddin Hoca kadar millî kültürümüze mal olmuş ikinci bir kişi yoktur. O, 250 milyonluk Türk dünyasında, İslâm aleminde bilinir, sevilir. Azerbaycanda Molla Nasreddin, Kazakistanda Koja Nasreddin, Özbekistanda Nasreddin Efendi'dir.
Nasreddin Hoca, efsaneleşmiş bir halk filozofudur. Fıkralarının tamamında sağlam bir dünya görüşü vardır. Herhangi bir aşırılığa onun zıddı ile karşılık verir. Yıkıcı değil yapıcıdır. İnsanı önce güldürür, sonra düşündürür. Her sözünde bir hikmet vardır. Günlük hayatın her safhası onun fıkralarında yer alır.
Nasreddin Hoca, Türk milletinin mizah anlayışının ve zekasının sembolüdür. Bu sebeple de, her çağda yeniden ortaya çıkmakta, kendisine ait olmayan fıkralar bile onun adı ile nakledilmektedir. Nasreddin Hoca hakkında yazılan ilk kitapta (Hikâyat-i Kitab-ı Nasreddin) 43 fıkra var iken, 1676da yazılan kitapta 112, 1822de 160, 1958de ise 445 Nasreddin Hoca fıkrası kayıt edilmiştir. Bugünlerde fıkra sayısının 500ün üzerinde olduğunu söylemek mümkündür
Atatürkün Hayatı
Mustafa Kemal Atatürk, 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi İslahhane Caddesi’nde bugün müze olarak kullanılan üç katlı bir evde doğdu. Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Bey, annesi Zübeyde Hanım’dır.
Baba tarafından dedesi, Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise, Soruzâde Feyzullah Efendi’dir.
Mustafa Kemal’in hem anne, hem de baba tarafından soyu Rumeli’nin fethinden sonra buraların Türkleşmesi ve İs lâmlaşması için Anadol u’dan göçürülerek iskân edi l en “yörük* ya da “Türkmenlerden gelmektedir.
Mustafa Kemal’in soyu, baba tarafından Karaman’dan getirilerek Kocacık, bugünkü Makedonya devletinin sınırları içinde olan köye yerleştirilmiştir. Muhtemelen sonradan Selanik’e yerleşmişlerdir. Dedesi Kırmızı Harız Ahmet, Balkanlara gelen “Kızıl-Oğuz” veya “Kocacık yörük”lerindendir.
Mustafa Kemal’in anne tarafından soyu Konya/Karaman’dan getirilerek Selanik ve Manastır arasında bulunan Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denen “Kayalar” nahiyesine yerleştirilmiştir. Aile daha sonra “Lankaza” yerleşmiştir. Zübeyde Hanım’da 1857′de bu şehirde dünyaya gelmiştir.
1857 doğumlu olan Zübeyde Hanım’la 1839 doğumlu olan Ali Rıza Efendi 1870 veya 1871′de evlenmiştir.
Bu evlilikten altı çocukları olmuştur. (Fatma 18721875, Ahmet 1874-1883, Mustafa 1881-1938, Ömer 1875-1883, Makbule Boysan (Atadan) 1885-1956 ve Naciye 1889-1901. Bu çocuklardan Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında o yıllarda Rumeli’yi kasıp kavuran kuşpalazı (difteri) hastalığından ölmüşlerdir. En küçükleri Naciye ise Mustafa Kemal’in harp okulunu bitirdiği yıl ölmüştür. En uzun yaşayan kız kardeşi Makbule Hanım’dır.
Öğrenim Hayatı
Mustafa Kemal ilk önce annesinin isteğiyle mahalle mektebine başladı. Kısa bir süre sonra mahalle mektebinden ayrılarak daha çağdaş bir eğitim veren “Şemsi Efendi İlkokulu”na kaydoldu. Fakat babası ölünce okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Annesiyle birlikte dayısının çiftliğine gitti.
Annesi Mustafa Kemal’in okumasını çok istiyordu. Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne (ortaokul) annesinin isteğiyle kaydoldu. Fakat asker olmak isteyen Mustafa Kemal, gizlice askeri okul sınavlarına girdi. Sınavı kazanarak Selanik Askeri Rüştiyesi’ne kaydoldu. Bu okulda Musrafa isimli Matematik öğretmeni Atarürk’e “Kemal” ismini verdi. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal oldu. Mustafa Kemal Selanik Askeri Rüşliyesi’ni başarıyla bitirdikten sonra Manastır Askeri İdadisi’ne (Lise) kaydoldu.
Manastır şehri Mustafa Kemal’in fikir hayatının gelişmesinde çok etkili olmuştur. Burası özgürce düşüncelerin tarlışıldığı bir yerdi. Manastır Askeri İdadisi’ni bitiren Musrafa Kemal, İslanbul Harp Okulu’na girdi. 1902′de İstanbul Harp Okulu’nu bitirip Harp Akademisi’ne girdi. 1905′te Harp Akademisi’ni bitiren Mustafa Kemal, Kurmay Yüzbaşı olarak Osmanlı Ordusu’na katıldı.
Atatürk kendini yetiştirmiştir. Selanik’te Fransızca kursuna devam ederek Fransızca öğrenmiş ve Batılı düşünürlerin eserlerini okumuştur. Mustafa Kemal’in düşünce hayatının oluşmasında; Ömer Naci ve Namık Kemal’in özgürlükçü düşünceleri ve Ziya Gö-kalp’in Türkçü düşünceleri etkili olmuştur. Montesqu, Jan Jak Ruso ve Volter gibi Fransız İhtilali’ni hazırlayan aydınların fikirlerinden etkilenmiştir.
Fikir Hayatı
Atatürk, olaylara ve geleceğe ait görüşleri ile her alanda büyük ve etkili düşünceleri olan “Büyük bir fikir adamı”dır. Gençl ik yıllarından itibaren Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumla yakından ilgilenmiştir. XX. yüzyılın başları, Türk milleti için çok acı olayların geliştiği bir dönemdir. Atatürk’ün fikir zenginliğinde, içinde bulunduğu dönemin olayl rının da rolü büyük olmuştur. Çeşitli konularla ilgili okudukları, yaşadıkları, gözlemledikleri ve duydukları, bunlardan çıkardığı sonuçlar, onun fikir temeline kaynak olmuştur. Selanik ve Manastır şehirleri Musrafa Kemal’in fikir hayatının oluşmasında büyük etkiye sahiptir. Bu şehirlerin Avrupa kültüründen çok çabuk etkilenmesi ve Osmanlı yönetiminin bu şehirleri çok sıkı kontrol altında tutamaması, yönetime karşı olanların faaliyetlerini artırmalarına neden olmuştur. Mustafa Kemal de çeşitli çevreler ile ilişkiye girerek kendisini her yönden gel iştirmiştir.
Mustafa Kemal’in fikir hayatının en kuvvetli tarafı özellikle tarih okumasından ileri gelir. Ayrıca Tevfik Fikret ve Namık Kemal’in hürriyetçi, Ziya Gökalp’in milliyetçi fikirlerinden etkilenmiştir. Atatürk, ölene kadar bu fikir kaynaklarından yararlanarak fikir hayatını işlemiş, zenginleştirmiş ve bütünleştirerek ortaya yeni bir fikir düzeni koymuştur.
Askerlik Hayatı
Kurmay Yüzbaşı olarak 1905′te Osmanlı Ordusu’na katılan Mustafa Kemal’in ilk görev yeri Şam’da bulunan 5. Ordu’ya bağlı süvari alayıdır. Mustafa Kemal Suriye’de memleketin istikrarsız ve kötü idareden kurtulması için okul yıllarında yaptığı çalışmaları burada da devam etrirmiştir. Çok güvendiği arkadaşı (Mustafa Öztekin ve Müfit Özdeş) ile “Varan ve Hürriyet” adıyla gizli bir cemiyet kurdu. Fakat Musrafa Kemal bu cemiyetle özgürlükçü çalışmalarını Selanik’te yapmıştır.
Mustafa Kemal Makedonya’ya tayin edildi. II. Meşrutiyet rejimine karşı çıkan 31 Mart Ayaklanması’nı Selanik’te kurulan Hareket Ordusu’na katılarak bastırmış, yenilik ve özgürlükleri korumuştur.
1911′de Trablusgarp Savaşı’na katılmıştır. Mısır, İngiliz işgalinde olduğu için Mustafa Kemal ve bazı subaylar, kılık ve kimlik değiştirip gizli yollardan Trablusgarp’a ulaşmıştır. Bölgedeki yerli halkı teşkilatlandırarak Derne ve Tobruk’ta İtalyanları yenmeyi başarmıştır. Trablusgarp Savaşı’ndaki başarılarından dolayı binbaşı olarak İstanbul’a dönmüştür.
Atatürk her şeyden önce büyük bir asker ve komutan olarak tarihi bir şahsiyet olmuştur. Onun hayatı egemenlik ve bağımsızlık savaşının büyük komutanı olarak 1922 yılının Eylül ayına kadar hep savaş alanlarında geçmiştir. “Ben, askerliğin, her şeyden çok sanatkarlığını severim.” diyen Atatürk, büyük bir asker ve kumandan olarak üstün yetenekleri olan bir insandı. O, tüm yeteneklerini orduda göstermiş, savaş alanlarında büyük bir komutan olduğunu ispat etmiştir. Çanakkale Savaşı’nda askerlere “Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi buyuruyorum. Biz ölünceye değin geçecek zaman aşamasında, yerimizi başka güçler ve komutanlar alabilir.” demiştir. Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi Atatürk çok cesur ve kararlı bir komutandı. O, savaşlarda güçten çok, o güce ve amaca uygun yöneltmek ve yönetmenin önemli olduğuna inanıyordu.
Askerlik hayatında daima kararlı olan Atatürk, verdiği karardan da asla dönmemiştir. Sorumluluktan korkan bir komutanın hiçbir zaman gereken kararları alamayacağını belirten Atatürk, girdiği tüm savaşlarda sorumluluk almış ve hep ağır görevlere talip olmuştur. İsmet İnönü, Atatürk’ün başkomutan olarak başarısının sırrını şöyle açıklıyor: “Atatürk, zaferi sağlayan bu ordunun teşkilinde ve seferlerin acı günlerine dayanmakta, netice günlerinde kesin vuruşla sevki idare (yönetmekte ve sevketmekte) de hakkıyla başkomutanlık etmiştir. Ümitsizlik anlarını yenmiş, vasıtasızlık ve imkansızlık unsurlarını tesirsiz bırakmıştır.”
Mustafa Kemal, askerlik hayatındaki başarıları ile yok olmaya mahkum edilmiş bir milleti ayağa kaldırmış, ona eski güç ve kudretini tekrar kazandırmıştır.
Siyasi Hayatı
Atatürk, Türk milletinin kötüye ve ümitsizliğe yönelik kaderini değiştirmiş ve ona yeni bir yön vererek milli birlik ruhu içinde başarıya ulaştırmıştır. O, yiğit bir asker, büyük bir komutan olduğu kadar, tam bir inkılapçı ve gerçeği gören bir “devlet adamı”dır. Onun askeri başarılarını, sosyal ve siyasi başarıları takip etmiştir. Devlet adamlığı, Atatürk’ün hayatında önemli bir yönü olarak kendisini göstermiştir. O, komutanlık özellikleri ile, inkılapçı ve devlet kurucu özelliklerini kişiliğinde en yüksek derecede yaşamış bir insandır.
Ordu ve milletle bütünleşmesi, kaynaşması, onu hem büyük bir komutan hem de büyük bir devlet adamı yapmıştır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurup inkılap hareketlerini gerçekleştirmekle ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu ispat etmiştir.
Atatürk, daha gençl ik yıllarında, dünya siyasal olayları ile ilgilenmiş, devlet şekillerini en ince ayrıntısına varıncaya kadar incelemiştir. Bu incelemeleri sonucunda en iyi yönetimin milli egemenlik esasına dayalı yönetim olduğunu görmüştür. O, milli egemenlik sisteminin, Türk milletinin yapısına en uygun yönetim şekli olduğuna inanmıştır. Kurduğu yeni devlet demokratik, modern ve laik bir milli cumhuriyettir. Atatürk bu devletin bir hukuk devleti olması için büyük mücadele etmiştir. “Kesinlikle akıldan çıkarmamalısınız; bizim en büyük gücümüz, bugün de yarında dürüst, açık bir politika ve sözlerimizde doğruluk olacaktır.” sözleriyle Atatürk siyasi hayatta doğruluğa ne kadar önem verdiğini vurgulamıştır.
Türk Ordusu ve Türk milleti ona inanmış ve güvenmiştir. Atatürk’ü üstün bir asker, devlet ve siyaset adamı yapan da bu inanç ve güven olmuştur.
Eserleri
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün en büyük eseridir. Sağlam temeller üzerine kurduğu bağımsız, modern ve çağdaş Türkiye Devleti’nin temellerini de çeşitli sözleriyle ve yazılarıyla tespit ve tarif etmiştir. “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık” ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri olmuştur.
Atatürk, Meşrutiyet’in ilanından sonra bütün ilgisini askeri çalışmalar üzerinde toplamıştır. Subayların yeni esaslara göre mesleki bilgilerini artırmak düşüncesiyle, 1908-1918 yılları arasında askerlik tekniği ve sanatına dair yazdığı üç ve tercüme ettiği iki eseri yayımlanmıştır.
“Nutuk” Atatürk’ün en önemli eserlerinden biridir. Nutuk, Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Büyük Kongresi’nde 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında okunmuş bir metindir.
Mustafa Kemal Atatürk, belgelere dayanarak yazdığı Nutuk’u aralıklı olarak altı gün içinde 36 saat 31 dakikada okumuştur. Nutuk’ta Milli Mücadele ve 1927 yılına kadar gerçekleşen Türk inkılap hareketlerine yer verilmiştir. “1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım…” diye başlayan bu eserde Atatürk, Milli Mücadele’nin bütün gelişmelerini, Türk inkılap hareketlerini anl atmış, yer yer görüş ve düşüncelerini belirtmiştir. Nufiuk, Kurtuluş Savaşı’nı ilk ağızdan anlatan ve aydınl atan en güvenilir kaynaktır.
Atatürk, okullarda okunmak üzere 1929-1930 yıllarında liseler için “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı bir kitap yazmıştır. Bu eseri önemli bir ders kitabı olarak uzun süre okutulmuştur. Ayrıca yine liseler için 1930-1931 yıll arında hazırlanan dört ciltlik Tarih ders kitabının her çalışmasına bizzat katılmış, her satırını incelemiş, bazı bölümlerini kendisi yazmıştır. Daha sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bu eserleri temel alarak ilk ve ortaokullar için Tarih ders kitapları hazırlatmıştır.
Matematik konuları ile de yakından ilgilenen Atatürk, bu alanda bir de eser vermiştir. 1936-1937 yıllarında geometri öğretimine ışık tutacak “Geometri” adıyla yazdığı eser, 1937 yıl ında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştır. Bugün halen kullanılmakta olan geometri terimlerinin büyük bir kısmı Atatürk tarafından Türkçemize kazandırılmış ve bu kitaba alınmıştır.
Atatürk, kültürünü geliştirmek düşüncesiyle son nefesine kadar okumuş kendini tamamlamış ve pek çok alanda eser de vererek çok yönlü bir fikir adamı olduğunu ispatlamıştır.
Atatürk’ün Karşılaştığı Güçlükler
Önder bir kişiliğe sahip olan Atatürk, hayatı boyunca pek çok güçlükle karşılaşmıştır. Hem savaş meydanlarında, hem de siyaset alanında karşılaştığı güçlüklerle mücadele etmiş çok zor anlar yaşamış ancak hep başarılı olmuştur.
Atatürk, Osmanlı Devleti’nin yıkılış savaşlarında bile zaferler kazanmış bir komutandır. Komutan olarak ilk büyük başarısını üstün düşman kuvvetleri karşısında Çanakkale Savaşları’nda kazanmıştır. Ancak daha önce Trablusgarp Cephesi’ndeki başarısı da akıldan çıkarılmamalıdır. Atattürk’e göre muharebede, kuvvetten çok, kuvveti amaca uygun sevk ve idafe etmek önemlidir.
O, kendisindeki üsttün sevk ve idare yeteneği ile, her zaman düşmanını yenmesini bilmiştir. Komuta ettiği Türk askerinin özelliklerini çok iyi bilen Atatürk her zaman onlarla iç içe olmuş ve onların azim ve iradelerinden kuvvet almıştır. Onl ara taarruz etmeyi değil, ölmeyi emretmiş ve onlarla birlikte Çanakkale’de ateş hattında düşmana kahramanca karşı koymuştur.
Türk milleti, Mondros Antlaşması’ndan sonra büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ancak milletin ufkuna bir güneş gibi doğan ve milleti ile bütünleşen Atatürk, bütün milleti seferber ederek ülkenin parçal anmaması için mücadeleye girişmiştir. O, Türk askerine ve halka vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu anlatırken gayet inandırıcı olmuştu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)